Bugünlerde kentsel meseleler her zamankinden daha çok gündeme geliyor. Sebebi ise, yerel yönetimler için Mart ayında sandık kurulacak olması. Bu vesile ile Diyarbakır’da çözüm bulması gereken kentsel meseleleri, başlıklar halinde ilgililerin dikkatini sunalım:
Kent Hakkı
Sermaye birikim stratejilerine bağlı olarak Diyarbakır “yeniden inşa” ediliyor. Son yıllardaki dönüşümüne bakıldığında Diyarbakır’ın esaslı bir rant alanı haline gelen inşaat sektörünün başlıca aktörlerinden; müteahhitlerin, arsa spekülatörlerinin ve finans kuruluşlarının insafına terk edildiği görülüyor. Arsa spekülatörleri vasıtasıyla kentsel toprak toplulaştırılıyor ve daha “değerli” araziler elde etmek amacıyla fonksiyonları değiştirilip rant sermayesine devrediliyor. Kamu mülkiyeti kentsel toprak ve “dönüşüm” alanları üzerinde hızla yeni binalar yükselirken, inşaat ekonomisi kentte tüm yaşam alanlarını derinden sarsıyor.
Yaşadığımız kent, tüm yurttaşların üzerinde hakkı olduğu müşterek bir alandır. Kentsel mekanların oluşması; işçinin, öğrencinin, garsonun, avukatın, postacının, tesisatçının vb. bir arada olması koşuluna bağlıdır. Kentsel bir arada olma koşulu hemşeriliği hiyerarşik değil, müşterek bir ilişki esasına bağlar. Dolayısıyla kolektif bir hak olan kent hakkı ile kentin kullanımını arasındaki içsel ilişki müştereklik hukukuna bağlı kalmalı ve kentte üretilen mal ve hizmetler “kamu yararı” esasına dayanmalıdır. Kent alanlarına ilişkin imar ve iskan planlamalarında ve yeni yerleşim alanlarının oluşturulmasında müştereklik esasına göre karar verilmelidir.
Hali hazırdaki en büyük problemlerden dikey yapılaşma ile kentteki tüm yurttaşların hakları gasp edilerek bir grup müteahhit ve arsa spekülatörü zenginleştiriliyor. Bu tip yapılaşma hızla genişlemekte olan Diyarbakır’ı fiziki koşulları itibari ile tahrip ediyor. Daha da önemlisi yaratılan “kontrolsüz” zenginleşme şehirde “sosyal adalet” potansiyelini giderek imkansızlaştırıyor. Uzun vadede üstesinden gelinemeyecek boyutlara varacak olan bu gidişata kamu sorumluluğu gereği ivedilikle dur denilmeli.
Barınma Hakkı

Diyarbakır’ın müteahhit ve arsa spekülatörlerinin insafına terk edilmesi kenti, toplumsal dokusu ile birlikte hızla metalaştırıyor. Diyarbakır’daki konut fiyatları, kentin üretim ve istihdam koşullarıyla tezat bir seyir izliyor. Yaklaşık 1 milyonluk nüfusunun 200 bini işsiz olan Diyarbakır’da yeni yapılmış vasat bir konutun fiyatı 200 bin liradan başlıyor ve fiyat skalası 1 milyon liraya kadar ulaşıyor.
Beri taraftan, Diyarbakır’da binlerce yurttaş kötü koşullarda yaşamakta ve asgari belediye hizmetlerinden dahi yararlanamamakta. Oysa barınma hakkı her yurttaş için temel bir haktır. Bu hakkın sağlanması yerel yönetimlerin sorumluluk alanına girmektedir. Özellikle vurgulamak gerekir ki barınma, “başını sokacak bir ev” meselesi değildir. Tüm altyapı koşulları sağlanmış ve aynı zamanda sürdürülebilir bir “çevre” sunacak yaşam alanlarının üretimini kapsar. Bu bağlamda üretilecek ve temellük edilemeyecek sosyal konutların ihtiyaç sahiplerine, “kira” geliri beklentisi olmadan veya gelir durumlarına göre tahsil edilecek “kira” karşılığı arz edilmesi yerel yönetim birimlerinin esaslı sorumluluklarındandır.
Trafik ve Yaya Hakları
Dikey yapılaşma nüfusun belli alanlarda yoğunlaşmasına yol açarken, spekülatif büyüme ve kontrolsüz zenginleşme aşırı tüketim baskısını beraberinde getiriyor. Kentin “yeni zenginleri” lüks otomobil satın alma yarışındalar adeta! Bir “statü” sembolüne dönüşen otomobil kentin trafiğini rehin almış durumda. Araç öncelikli bir trafik “politikası”nın izlendiği kentte, yollar ve kaldırımlar araç istilası altında. Şehir içi trafik tamamen bir keşmekeş içinde ve cadde ve sokaklar adeta kaderine terk edilmiş izlenimi veriyor. Diyarbakır’da yaya ve araç trafiğinin düzenlenmesine dair herhangi bir mühendislik çalışmasının işaretine rastlamak da pek mümkün değil. Kimi yerlerde engelli yurttaşlar için yapılan kaldırım düzenlemelerinin de tamamen prosedürel olduğu anlaşılmakta. Keza kaldırımlara ya da kaldırım bitimlerine park eden araçlar düşünüldüğünde bu düzenlemenin pratikte bir karşılığı bulunmuyor.
Örnekleri çoğaltırsak; Diyarbakır’da trafik yönlendirme tabelaları bulunmamakta, trafik ışıkları ise yetersiz. Kenti tanıtıcı materyaller, sokak, cadde isimlerinin yazılı olduğu tabelalar neredeyse hiçbir yerde yok. Diyarbakır’da adres bulmak oldukça zor. Araçla yön bulmak ise mümkün değil. Diyarbakır dışından gelen biri için bu daha da sıkıntılı bir hal almakta. Yollarda yapılan onarım veya benzeri çalışmalarda yaya ve araçlara yönelik alınması gereken önleyici tedbirler alınmamakta, bu durum pek çok kazaya sebebiyet vermekte.
Kentte yaya öncelikli bir trafik politikası benimsenmelidir. Araç park yerlerinin belirli kurallara bağlanması suretiyle kentsel alanların araç istilasından kurtarılması gerekmektedir. Kentin sokak, cadde ve diğer kamusal mekanları müşterek alanlar olarak hemşerilerin kullanımına açılmalıdır. Oldukça zayıf olan toplu ulaşım ağı genişletilmeli ve özendirilmelidir. Ayrıca bisikletli ulaşım için elverişli fiziki koşullara sahip olan Diyarbakır’ın geniş yolları bisiklet yolu yapmak için oldukça uygundur. Bisikleti bir ulaşım aracı olarak özendirilmesine, bisiklet için trafikte ayrıcalıklı yollar yaparak başlanabilir.
Yatırım ve İstihdam
Yerel yönetimin biriminin bölgenin ekonomik kaynaklarının değerlendirilmesinde yeni yaklaşımların geliştirilmesine önayak olması, Diyarbakır’daki işsizlik meselesine alternatif çözümler yaratabilir.
Kentleşmeye paralel olarak kır nüfusunun azalması, gıda tedarikinin ciddi boyutlara varacağının göstergesi. Küresel gıda risk analizlerinde, gıda sektörünün yakın gelecekte enerji ile yarışacak düzeyde önemli bir pazar haline geleceği öngörülmekte. Dolayısıyla doğayı talan etmeyi reddeden, yerinde, kolektif ve ekolojik üretim modelleri esas alınarak oluşturulacak yerel ağlar ile tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi istihdam olanaklarını artıracaktır. Aynı zamanda kırsal alanların atıl kalması önlenecek ve kır-kent arasındaki kente doğru tek yönlü insan akışı dengelenecektir.
Kolektif üretim modellerinin geliştirilmesi esasen katılımcıların üretim süreçlerinde aktif bir rol almasını sağlayacaktır. Kooperatif tarzı bu tür üretim modellerinde katılımcılar elbirliği ilkesi doğrultusunda ürettikleri ürünün üzerinde söz ve hak sahibi olacaktır. Yabancılaştırıcı unsurların devreden çıkarıldığı benzer modeller; dayanışmacı ve özgürleştirici rasyoneller doğrultusunda toplumsal yeniden üretimi örgütlemeyi esas alır.