Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Dicle Nehri Vadisi ve Hevsel Bahçeleri’ni yaklaşık üç ay önce “yapı rezerv alanı” ilan etti. Dicle Üniversitesi ağaç kıyımına başladı. Yapılaşmaya açılacak kentin can damarı olan bu yeşil havzada önümüzdeki yaz yeni binalar yükselebilir. Tabii biz bir şey yapmazsak! Gençlerin öncülük ettiği umut verici gelişmeler yok değil, ancak kenti ve doğal çevresini savunma iddiasıyla iş başına gelen yerel yönetimlerin bu konudaki tutarsız pratikleri bugünlerde daha da dikkat çekici hale geldi!
Diyarbakır’da gençler Dicle Vadisi’ni savunmak amacıyla 1 Mart’ta Hevsel Bahçeleri’nde bir hafta sürecek çadır eylemi başlattı. Haber, ANF haber ajansında şu ifadelerle yer aldı: “Amed’de Hevsel Bahçeleri’nde yaşanan ağaç kesimine dikkat çekmek ve Dicle Vadisi üzerinde oynanan rantı protesto etmek için gençler Hevsel Bahçelerinde çadır eylemi başlattı. Ağaç katliamının yapıldığı bölgede ‘Hevsel’den Gezi’ye Dicle Direniyor’ pankartı açan gençler, bir hafta boyunca doğa ve ekolojik hayatın korunması için nöbet tutacak.”
Dicle Vadisi’ndeki yapılaşma esas olarak Kırklar Dağı’nda belediyenin verdiği inşaat ruhsatıyla yükselen binalarla başladı. Tam bir muammaya dönüşen Kırklar Dağı’ndaki inşaat faaliyeti hakkında henüz tatmin edici bir bilgiye sahip değiliz. Eleştirilen ama kimsenin ortadan kaldırma çabası içinde olmadığı bu garabet inşaat, adeta soğutulmaya bırakılmış izlenimi veriyor. Zira buradaki çalışmalar halihazırda durmuş görünüyor. Bu binaların akıbeti ne olacak acaba? “Elimizden bir şey gelmiyor” ezberini yinelemek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın vadide inşaatlara başlaması mı bekleniyor? Görünürde “şikayet” edilen, ancak çoğu kez sığınılan resmi prosedür yine “can simidi” mi olacak?

Bir başka muammalı konu ise, Suriçi’nde devam eden “kentsel dönüşüm” çalışması. Burada yıkılan çarpık yapıların yerini alacak düzgün yapıların neye benzeyeceğini ve nasıl kullanılacağını kimse bilmiyor. Projenin yürütücülerinden Sur Belediyesi, tıpkı Kırklar Dağı projesinde olduğu gibi ses vermiyor. Kısacası bu kentte yaşayanlar, kentte olan bitenden bihaber!
Nerden baksan tutarsızlık…
Daha da ilginç olanı, BDP’li Sur Belediyesi’nin Dicle Vadisi’ni imara açma yönünde bir plan üzerinde çalıştığı iddiası. Bu iddia, gençlerin Hevsel eylemine ilişkin ANF’de yer alan haberdeki şu ifadelerle birlikte düşünüldüğünde insanın gerçeklik algısını zedeleyen cinsten: “Yüzlerce gencin katıldığı eyleme BDP İl Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt ile BDP Sur İlçe Belediye Eşbaşkan adayı Seyit Narin de destek verdi.”
Bir tarafta BDP İl Eşbaşkanı ve Sur İlçe Belediye Eşbaşkan adayı doğal yaşamı savunmak üzere harekete geçen gençlerin eylemini destekliyor; diğer tarafta BDP’li başkanın yönettiği belediyenin Dicle Nehri ile Dicle Üniversitesi arasında kalan kentsel arazileri ve üniversite kampüsünü kapsayan alanı imara açma yönünde bir plan üzerinde çalıştığı iddia ediliyor. İddialar üzerine belediye nezdinden girişimlerde bulunan yurttaşlara net bir cevap verilmiyor. Sur Belediyesi İmar Müdürlüğü söz konusu plana dair iddiaları açıkça reddetmiyor. Yani imar planı gerçekleştiğinde bahsi edilen alanın yapılaşmaya açılacağını zımnen kabul etmiş oluyor.
Dicle Üniversitesi vadideki binlerce ağacı kesmeye başladı. Acaba bu kıyımın Sur Belediyesi’nin olası imar planıyla bir ilgisi var mı? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “yapı rezerv alanı” kararına tepki gösteren gençlerin yanında duran, onlara destek veren Sur Belediyesi yetkilileri, böyle bir tasarrufu hangi ekolojik demokratik yerel yönetim ilkeleri ile açıklayacaklar?
Diyarbakır’da imar uygulamalarına ilişkin “doğru” bir bilgiye ulaşmak neredeyse imkansız hale geldi. Konunun muhatapları, sorduğumuz sorular karşısında ya “bu alanla ilgilenmediklerini” belirterek kestirip atıyorlar ya da “aslında bilmediğimiz şeylerden” dem vurarak sıraladıkları “mazeretlerin” ötesine geçmeyen yorucu ve uzun konuşmalar yapıyorlar. Kısacası, bu şehirde kime inanacağını şaşırıyor insan. Ancak aleni olan şu ki, inşaat sektörünün yarattığı rant, legal siyasetteki istismarla birleşerek şehirdeki “bilinemezlikleri” giderek çoğaltıyor. Yakın gelecekte Kürdistan’ın yoksul sınıfları bu “bilinemezliklerle” örülmüş duvara toslayabilir. Bu, hiç de yabana atılacak türden bir ihtimal değil. Gidişata müdahil olabilmek için zihinsel bir dönüşüme ve tutarlı bir yerel yönetim anlayışına ihtiyaç var.
Yerel yönetimler, şehrin imar politikasına ilişkin tutarlı bir tavır almak istiyorlarsa dolaşıma soktukları söylemlerden daha fazlasına ihtiyaçları olacak. Kırklar Dağı’ndaki garabeti, başka mağduriyetler yaratmayacak şekilde yıkmakla işe başlayabilirler mesela.
Gençler sessiz kalmayacak
Elbette durum bu kadar çaresiz değil. Gençler, devletin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ üzerinden giriştiği talanı da kentlerinde olan biteni de öylece durup izlemiyorlar.

Dicle Vadisi’nde kurdukları nöbet alanına varmak için sararmış sazlıklar arasında geniş bir labirent çiziyoruz. Yer yer sulak alanlar var. Gençler, rektörlüğün kestiği ağaçlardan sulak alanlar üzerinde geçitler kurarak geçişi kolaylaştırmışlar. Nöbet alanına vardığımızda çadırlar ve yine rektörlüğün kestiği ağaçlarla çevrili bir alanla karşılaşıyoruz. Burada bir araya gelen gençler çevre duyarlılığı üzerine tartışıyor, müzik çalıp halay tutuyorlar. Aynı zamanda bir de minik bir mutfak var. Nöbet alanındakiler ve ziyaretçiler burada karnını doyuruyor.
Kentsel talana yüksek sesle itiraz eden gençler oldukça kararlı görünüyorlar. Dicle Üniversitesi Rektörlüğü’nün ağaç kıyımına öfkeliler. Dicle Üniversitesi’nin ağaç kıyımı ve Sur Belediyesi ile ilgili iddiaları sorduğumuz Mizgîn şunları söylüyor: “Bir takım söylentiler duyduk. Ama inanmak istemiyorum. Sonuçta bizim belediyemiz. Kentimizde bulunan böyle bir yeri el altında dönüştürme planı çok da inandırıcı değil.” Böyle bir şeyin gerçekleşmesi durumunda ise, “şu an sisteme karşı verdiğimiz tepkiyi aynı şekilde Sur Belediyesi’ne karşı da veririz” ifadesiyle cevaplıyor.
“Sur Belediyesi’nin böyle bir şey yapmayacağından eminiz” diyen Mustafa da şunları söylüyor: “Ancak böyle bir şeye kalkışılması durumunda tepkimiz aynı olacak. Ben bunun bir söylentiden ibaret olduğuna inanıyorum. Rektörlük ‘olası bir yangını engellemek maksadıyla yabani otları kesiyoruz’ şeklindeki bir açıklamayla ağaç kıyımına girişti. Ama bunun böyle olmadığını, aslında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Rektörlüğün burayı bir rant alanına çevirmek istediğini biliyoruz. Rektörlük buraya akademik ve idari kadrosu için konut, eğlence alanları ve çeşitli işletmeler inşa etmek istiyor.”
Evîn ise yaptıkları eylem hakkında şu bilgileri veriyor: “Rektörlük arazisinde binlerce ağaç kesildi. Rektörlük ağaç kesimine bir gerekçe olarak da ‘sinek topluyor’ bahanesini öne sürüyor. Daha fazla ağaç kesilmemesi için bu eyleme başvurduk.” “Doğadaki kıyımı kim yaparsa yapsın tepkimiz aynı olacak. Çünkü bizim amacımız ekolojik bir toplumda yaşamak. Bu kıyımı kimin yaptığının bir önemi yok” diyen Evîn geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen “GençAmed” buluşmasında yaptıkları eleştirel tartışmalara atıfta bulunarak, “Bizim belediyemizdir diye eleştirmemezlik yapmıyoruz. Biz belediyelerimizi biliyoruz. Yanlış bir takım şeyler var ama biz bunları eleştirmekten de geri durmuyoruz. Alternatif projelerimizi ve neler yapılabileceğini de sunuyoruz. Ama burası gerçekten de bir üniversite arazisidir ve belediye ile bir alakası yok.” Gençlerin ifadeleri yoruma yer bırakmayacak derecede net. Kentsel talana karşı tutumları gayet açık…
Dicle Vadisi’nden gençlerden aldığımız enerji ile ayrılıyoruz ve şehre vadideki rüzgara kulak vermesini salık veriyoruz.