‘Başıboş’ Kürtlere bir baş lazım!
Kübalıya, İrlandalıya, Filistinliye, Bosnalıya, Kosovalıya saygı ve sempati nedeni olan Kürt için “suç” addediliyor. Kürt yurtseverliği, “başıboş bırakılmamalı” derekesinde görülüyor.
head-of-man
Pablo Picasso - Head of A Man (Guaj, ahşap 27×21cm)
Belavke
Paylaş

Geçtiğimiz günlerde, Gazete Duvar’da “Olmayan Kürt sağıyla Kürtsüz çözüm süreci” başlıklı bir yazı yayınlandı. Söz konusu yazıda özetle şu görüşler ifade ediliyordu:

  • AKP, MHP’yi incitmeyecek, HDP ve Kürtlerin muhatap alınmayacağı yeni bir çözüm süreci peşinde.
  • Türk sağı, Kürdistan’da izdüşümü olacak bir Kürt sağı geliştiriyor. İnşanın merkezinde ise Hüda-Par bulunuyor.
  • Devlet baskıcı politikalarıyla Kürt milliyetçiliğini derinleştirirken, bizatihi zulmüyle yarattığı bu yönelimi de başıboş bırakmak veya HDP tabanına terk etmek istemiyor.
  • HDP kapatılacak ve partisiz kalan HDP tabanı sağ siyaset içinde konsolide edilecek. Sağ siyaset kapanı Kürtleri tehlikesiz hale getirecek.
  • Fakat, Kürt toplumunun sol siyasetle tarihsel bağları var. Dolayısıyla, hükümetin bu planı bayat bir yemeği pişirmek olacak.

Yazının fikri muhtevasını oluşturan yukarıdaki tartışma, kavramları heba etmeyen bir “haberci” soğukkanlılığıyla ele alınsaydı anlamlı olabilirdi belki. Oysa maruz kaldığımız, büyük lokmalar halinde servis edilen “ideolojik analizleri” ile izana ve izaha muhtaç bir “yazar” performansı.

Bu metni, malum bir Türk solcusunun Kürt meselesine endemik yaklaşımının örneklerinden biri sanabilirsiniz ama değil. Böyle olsa, bahse konu edilmez ve garipsenmezdi zaten. Bahsi edilen yazı, Kürt gazeteci-yazar İrfan Aktan tarafından kaleme alınmış.

Kürdün sağı-solu

Pek çoğumuz, solcu olmanın yolunu Türk olmakta gören varoluşsal zavallılığa öğrencilik yıllarımızdan aşinayız; devletsiz bir halkın eşitlik ve özgürlük ideallerinin çepersiz potansiyelini, ulus-devletin verili aidiyetlerine kurban eden bir zavallılık. Maalesef, Kürtler arasında Türk solunun arkaik fikirlerine öykünme hali bugün de söz konusu olabiliyor.

Bu açıdan, gazetecilik faaliyetiyle Kürt gündemine katkısı tartışmasız olsa da, Aktan’ın bahse konu yazısı böylesi bir eğilime dikkat çekmek için vesile oldu.

Bu eğilim, metropollerdeki “solcu” cemaatlerde kabul görmek, sosyal medyada takipçi sayısı artırmak veya onları üzmemek/ürkütmemek adına doğuştan sahip olduğu “sermayeyi” uygun ambalajında efendisine sunar. HDP’nin yarattığı siyasi ortamın yeniden köpürttüğü söz konusu aydın tipolojisi, giderek türdeş bir zümreye dönüşüyor. Bu zümre, bir-örnek olmanın zihinsel ve manevi konforuna yaslanıyor.

Aktan’ın yazısında belirttiği gibi, Kürt toplumu ile sol siyaset arasında tarihsel bir bağ vardır. Lakin bu sol siyaset, Kürt toplumunun kendi dinamikleri ve özgün yorumuyla var ettiği özerk bir sol siyaset değildir. Bu siyaset Türk soluna angajedir ve tarihsel olarak Kürtlerin en büyük talihsizliğidir aynı zamanda.

Yazar haklı olarak, Türk sağının izdüşümü bir “Kürt sağı” yaratılmak istenmektedir tespit ve uyarısını yapıyor. Kürtler adına yaptığı tespit, uyarı ve analizlerde referans aldığı sol siyasetin Türk solunun bir izdüşümü olduğu gerçeğine ise dokunmuyor: Hiçbir evrensellik iddia ve kaygısı olmayan, 1960-70’li yıllardan bugüne içine düşülen Türk solu kapanına…

Açık olan, egemeninin diliyle konuşan, aklıyla düşünen, onun kavramlarına hapsolmuş, benliği bölünmüş, kendine yabancı, egemenin pasif bir uzantısına dönüşen ve ondan devşirdiği protez akılla hareket eden bir aydın tipi gerçeğidir. Olay ve olgulara egemenin kavramlarıyla bakan, reflekslerini onun kaygılarını gözeterek düzenleyen bu tipoloji bazen o kadar ileri gider ki, kendini o zannetmeye başlar! Ulusal, demografik ve coğrafik gerçeklerinden kopmuş bu varoluş, kavramlara yüklediği vitrin anlamlar dünyasında kendisini efendisine beğendirmeye çalışır.

Gerek Kürt sağının ve gerekse Kürt solunun, dün olduğu gibi bugün de yaşadığı cenderenin en önemli sebeplerinden biri, bu dil-düşünce diyalektiği ve onun Kürtlere monte ettiği protez akıldır.

‘Başıboş’ Kürt milliyetçiliği!

Aktan, Kürtlerin kolektif hak taleplerini öncelikli siyaset olarak görmelerini “Kürt milliyetçiği” olarak niteleyip, aşağılıyor: “Devlet baskıcı politikalarıyla Kürt milliyetçiliğini derinleştirirken, bizatihi zulmüyle yarattığı bu yönelimi de başıboş bırakmak veya HDP tabanına terk etmek istemiyor.” Serserilik imgesi ile kodladığı Kürt yurtseverliğine bir “baş” tayin etmenin zaruretini savunuyor Aktan.

Ulus-devletin tayin ettiği aidiyetlere indirgenmiş bir “modern” olma arzusu ile kimi zaman “ilkel” kelimesini de duyarız bu cenahtan. “İlkel milliyetçi” nitelemesi ile murat ettikleri, öykünmek değil sadece, aynı zamanda, egemenin beyniyle kendininkini eşitleme arzusudur.

Milliyetçilik Kürt için “suç” addedilirken; Kübalıya, Vietnamlıya, İrlandalıya, Filistinliye, Bosnalıya, Kosovalıya vb. saygı ve sempati nedenidir. Saydıklarımın bir ulus, halk veya topluluk olmaktan kaynaklı hak talepleri demokratik, ilerici, helal ve meşru iken, Kürdünki değil. Kürdün bedenine, ruhuna, diline, kültürüne ve coğrafyasına dair temel ve yaşamsal talepleri, egemenin anlamlar dünyasına uygun olarak damgalanıp, itibarsızlaştırılıyor.

Egemen ulusun sağcı, solcu, liberal ve muhafazakarının böylesi bir tavır göstermesinin sebepleri açıktır; mevcut paradigmadan öyle veya böyle, doğrudan veya dolaylı çıkarları vardır. Öte yandan, böyle olmaları gerektiği öğretilmiştir onlara. Yani, sadece fail olarak çıkarları değil, ayrıca sistemin tehditleri de önemli bir şekillendiricidir onlar için. Tanzimat’tan beri kendi aralarındaki devleti kim yönetecek, rejime kim karakterini verecek kavgasında, Kürtleri işlevsel bir araç olarak görüyorlar. Hadi onları anladık, peki Kürt aydınlarına ne demeli?

Evrensel kabul ve meşruiyete sahip, Birleşmiş Milletlerin “self-determinasyon”, Marksistlerin “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” dediği ve dolayısıyla kolektif haklar kapsamında birçok uluslararası anlaşmayla tanınmış talepleri siyaseten öncelemek, aynı zamanda demokratik ve devrimci bir mücadeledir. Salt “milliyetçilikle” damgalanamayacak kadar kıymetli bir hak ve hukuk arayışıdır. Nitekim modern tarihin son 300 yılı bu mücadelelerle geçmiş, gıptayla bakılan evrensel demokrasinin en önemli sac ayaklarından birini, bu mücadeleler oluşturmuştur.

Dolayısıyla, Kürt mücadelesinin bu doğrultuda olması utanılacak, kompleks duyulacak, mahcup olunacak bir durum değildir. Aksine, ileri, tutarlı ve evrensel bir tavırdır.

Sağ siyaset hangi boşluğu dolduruyor?

Yazarı yazmaya sevk eden bir diğer gelişme ise Kürt Hizbullahı’nın devamı olan Hüda-Par’ın Kürt meselesinin çözümüne dair sosyal medya hesabından yayınladığı talepler listesidir. Bu talepler Aktan’ın yazısında şöyle sıralanıyor:

  • Yapılan bütün zulümlerden dolayı devlet adına resmi özür dilenmeli ve mağdurlara tazminat ödenmelidir.
  • Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalıdır.
  • Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir.
  • Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe aynı zamanda eğitim dili olmalıdır.
  • Yeterli talep olması halinde anadili farklı olan diğer vatandaşların da kendi dillerinde eğitim alabilmelerinin önü açılmalıdır.
  • Anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hâkim olan Türkçülük esaslı dışlayıcı ve ayrımcı söylem terk edilmelidir.

Devamında, “Katı merkeziyetçi yönetim anlayışına, kayyım uygulamalarına, mevcut baskı rejimine, başkanlık sistemine itirazın, yakın tarihteki zulüm politikasının hesabının verilmesine, insan hakları ihlallerine son verilmesine, kadın haklarının sağlanmasına yönelik taleplerin yer almadığı yukarıdaki liste, herhangi bir Kürt milliyetçisi ve Kürt İslâmcısı açısından bir hayli doyurucu görünebilir” yorumunu yapıyor yazar.

Bu taleplerin Kürt sağından, üstelik geçmişi kan ve cinayetlerle dolu fundamentalist bir hareketten geliyor oluşu, trajik olduğu kadar ironik de… Bu halin bize gösterdiği, HDP’de cisimleşen Kürt sol siyasetinin uzun yıllardır Kürtler adına siyaset üretmediğidir. Öyle ki; herhangi bir burjuva demokratik sistemde, sıradan sosyal demokrat veya liberal bir partinin söyleyebileceği şeyleri dahi söyleyememektedir.

Tek kulağı üzerine yatan, egemeninin rejim tartışmalarına boğulan Kürt sol siyaseti, arkasında siyaseten devasa bir boşluk bırakmaktadır. Bu siyasi aymazlığın yarattığı boşluğu, zamanla başka hareketlerin veya devletin doldurması ise kaçınılmazdır.

Kürtler süpermen midir?

Yakınmanın ve yermenin anlamı yok. Siyaset, temsil ettiklerinizi yüzüstü bırakmamaktır, çalışmaktır, aksiyon üretmektir, kamusal ve diplomatik cesaret göstermektir. Kürt sol siyaseti, Kürtlere dair demokratik talepleri kısa, öz ve sarih bir biçimde kristalize edip, devletin karşısına dikilmelidir.

Yazarın ve Kürt sol siyasetinin ısrarla dile getirdiği, radikal demokrasi olarak formüle edilen siyasetin; yönetim anlayışına, toplumsal cinsiyete, çevre ve ekolojiye dair talepleri gerekli ve kıymetlidir elbette. Ama her seferinde bu talepler silsilesiyle ortaya çıkmak, Kürtlerin acil ve yaşamsal taleplerini gölgelemektedir. Kürt siyasetinin önceliği, Kürdün yaşamına, diline, statüsüne ve coğrafyasına dair talepleri olmalıdır. Bunların dışında, yüksek demokrasi standardına dair talepleri gerçekleştirmeye Kürtlerin ne gücü ne takati vardır.

Gerçekçi olalım… Yüzlerce yıl öncesinden devasa devrimler yapmış olan İngilizlerin, Fransızların, Amerikalıların dahi hala çözemediği demokratik sorunları, Türkiye’de Kürtlerin çözmesini beklemek hayalciliktir, iyi niyetli değildir ve arabayı atın önüne koşmaktır.

Kürtlere biçilen rol, insanlığı kurtarmak mıdır! Kürtlere, sol siyaset tarafından verilen demokrasinin süpermeni rolü kötü niyetlidir, oyalamaktır. Bu tavrın, rasyonel gerekçelere, politik ahlaka ve vicdana sığacak tarafı yoktur. Sözün özü, Kürtler, dilleri yasaklanmış, coğrafyaları talan edilmiş, modern kurumları, güvenlikleri ve de en önemlisi özgürlükleri olmayan fakir bir halktır.

Kürt siyasetinin ve aydınlarının bu gerçekle yüzleşmeleri, hayal aleminden çıkıp reel siyaset yapmaları, sadece Kürtlerin değil, demokrasi mücadelesinin de önünü açacaktır.

Amerikalı feministler, tepelerinde camdan bir tavan olduğunu, yıldızları gördüklerini ama dokunamadıklarını söylüyorlar. Kürtler de, camdan tavanların altında yaşamayı bırakıp yıldızlara dokunmalıdır artık.

Belavke | Paylaş
Naveroka Pêwend | İlgili İçerik
Ji bo agahiya naveroka nû qeyd bibe
Güncel içerik bildirimi için kaydol