Kürt hareketi 1990’dan beri, bir çok parti kapatma yaptırımına rağmen, legal siyasette yer almada ısrar etti. Kürt hareketinin legal siyaset stratejisi, devletin ideolojik, politik, ekonomik ve kültürel merkezine dahil olmak ve bu merkezin kurallarıyla siyaset yapmak değildi elbette. Daha ziyade merkezi zorlamak suretiyle, asırlardır mevcut ve son yüzyılda modernist girdilerle karakterize olan Kürt/Kürdistan meselesinde siyasi muhataplık elde etmekti.
Doğru, tutarlı ve olması gereken bir politikaydı bu. Türk ulus-devlet fikriyatının şekillendirdiği “merkez paradigma” ile ilişki, ezilen ve hakları verilmeyen bir başka ulusun, yani Kürtlerin siyasal temsili üzerinden olmalıydı.
Kürt siyasetinin merkez ile “diplomatik” karakterdeki bu ilişki kurma biçimi, 2010’lu yıllara, yani HDP kuruluncaya kadar devam etti. Kürt ulusal mücadelesinin legal temsilcisi seleflerinin sahadaki halk desteğini arkasına alan ancak, geleneğin Kürtlerin temsil ve muhataplık iddiasını terk eden HDP, farklı bir istikamete girdi.
Burada daha önce de yazıldığı gibi, HDP devraldığı Kürt ulusal sermayesini yakıta çevirmek suretiyle merkezde kendisine yer açmaya çalışan bir kitle partisi olmayı hedefledi. Kürt sosyolojisinin merkezini Diyarbakır’dan, önce İstanbul’a ardından Ankara’ya taşıyarak ve format değiştirerek çıkılan bu yolculukta HDP, merkezin bağımlı değişkeni konumunda bir partiye dönüştü.
HDP’nin “aktörü” olduğu sanılan tartışmalarda, bir halkın hak talepleri kriminalize ediliyor
Gelinen noktada HDP, Kürtlerin siyasal temsil, muhataplık ve nihayet iktidara ortaklık taleplerinin altını oyan bir söylem alanının genişlemesine ön ayak oluyor. İktidar ve muhalefet bloku arasında, kimilerinin yanılsamalı bir şekilde HDP’yi “aktörü” olarak görmeye meyyal olduğu tartışmalarda, esas olarak bir halkın hak talepleri kriminalize ediliyor. Merkezin gerçek mukimi iktidar ve muhalefet blokları arasındaki gerilimin kendisine alan açtığını düşünen HDP’nin buradaki mahcup mevcudiyeti, paradoksal olarak Kürtlerin taleplerini ifade edeceği siyaset alanını daraltıyor.
Bugün, siyasi mahcubiyetine rağmen, HDP de önceki partiler gibi kapatılma ihtimaliyle karşı karşıya. Denebilir ki, HDP Kürt olduğu için değil de, Cumhur ittifakına karşı Millet ittifakını desteklediği için kapatılıyor. Madem öyle, iktidarı daha sık ve şedit bir biçimde eleştiren CHP, İYİ Parti, DEVA veya Gelecek Partisi neden kapatılma tehditine maruz kalmıyor? Cevap açık, çünkü HDP, HDP’ye rağmen Kürt’tür. Bu, HDP’nin dahi değiştiremeyeceği yapısal bir gerçekliktir.
Ve yine bu noktada denebilir ki, HDP, sadece Kürtlerden müteşekkil ve Kürtler üzerinden siyaset yapan bir parti değil. Bileşenleri, ittifakları, söylem ve pratiğiyle otoriter iktidara karşı demokratik muhalefet yapan bir koalisyon partisidir. Amenna, bunda kuşku yok. Ancak siyaset, olgular kadar algıların da belirleyici olduğu, gerçeğin tek ve tartışmasız olmadığı bir mecra. Dolayısıyla nasıl algılandığınız, niyetiniz, siyasetiniz, pratiğiniz kadar önemli.
Kürtlerin sahip çıkıyor olması, HDP’nin her pratiğini onayladıkları anlamına gelmiyor. Kürt kamusal aklı, mevzi kaybetmemek için olanlara göz yumuyor
HDP’nin çelişik ve tutarsız gibi görünen açıklama temalarının merkezinde yer alması, düğmelerin başından beri yanlış iliklenmiş olmasından kaynaklanıyor. HDP, olgusal ve yapısal gerçekliğinden sarfınazar ettikçe, algısal gerçekliğin sınırlarına hapsoluyor. Bu sinizm, Kürt bireye de söz konusu sınırları ve yanılsamalı düşünüşü telkin ediyor: Düşünsel mesaisini, varoluşsal dinamikleri yerine nasıl algılandığına harcayan, kendisini devamlı surette açıklama ihtiyacı duyan bir “faillik”.
Ancak Kürtlerin kolektif bilgisi, siyasi birikim ve deneyimi, HDP’nin bu ajandasının toplumsal karşılık bulmasına mani. Buna rağmen, Kürtlerin kapısının HDP’ye ardına kadar açık olması “anlaşılmaz” gibi görünebilir ama değil. Bu sahiplenme, Kürtlerin HDP’nin her pratiğini onayladığı anlamına gelmiyor. Kürt kamusal aklı, siyasi mevzi kaybetmemek ve hak mücadelesinde diplomatik olanaklarını sürdürebilmek adına, HDP’ye her şekilde sahip çıkıyor. Bu, olgular ve algılar arasında sıkıştıkça krizi de derinleşen HDP’nin en büyük trajedisidir aynı zamanda.
Dolayısıyla, kapatılıp kapatılmamasından öte, bizatihi bu tartışmanın yapılıyor olması HDP’ye ve Kürtlere yönelik açık mesajlar içeriyor. Merkezin çekirdeğini temsil eden devletin mesajı net: Ne kadar Türkiyelileşsen de, Kürtlüğe dair söylem ve mevzilerini terk etsen de benim için hala Kürt’sün. Teşkilatımı ve ideolojimi üzerine inşa ettiğim ulus-devlet için tehlikesin. Nihayetinde bugün, “Türklüğün bekasına” tehdit kapasitesi yönetilebilir, ehlileşmiş, talepsiz bir Kürtlük için iktidar ve muhalefet elbirliğiyle seferber olmuş durumda.
İktidarın malum pratikleri bir tarafa, Kürtlerin sınırlı kazanımlarına dönük tehditlerin en yenisinin HDP’nin blokdaşı CHP’den gelmesi bunun somut örneğidir. CHP lideri Kılıçdaroğlu, Danıştay’ın “andımız” okullarda okunmasın kararına, MHP’nin bir adım ötesine geçerek, verdiği yanıtta ırkçı metne açık ve kararlı bir şekilde sahip çıktı.
Kürtler, geçmişte periferiye itilen Müslüman siyasetin bugün geldiği noktaya mı gelecek?
Kürtlerin merkezden pay talebi, Cumhuriyetin ihdasında asli unsur olmaları hasebiyle meşru ve haklıdır. Ama hangi merkeze ve ne şekilde hicret edilecektir? Yeni bir egemen merkez mi inşa edilecek yoksa var olan merkeze iltihak mı edilecek? Tek partili Cumhuriyetin, Kürtler kadar uzağa olmasa da, periferiye ittiği Müslüman siyasetin bugün geldiği noktaya Kürtler de mi gelecek?
Bilindiği gibi, Milli Nizam ile başlayıp Refah Partisi ile devam eden Müslümanların merkezi zorlayan harekatı, “yenilikçi” AKP ile iktidar oldu. AKP, 10 yıllık bir reform sürecinden sonra tıkandı ve muhalefet edip, dönüştürmeyi vaat ettiği merkeze iltihak etti. Egemen merkez, tedip ve terbiye ettiği Müslüman siyasete, müesses nizamı sorgulamamak kaydıyla alan açtı. Yabancı gözlemcilerin soğukkanlı analizlerinde, bugünkü rejime “Yeşil Kemalizm” denmesinin sebebi de budur.
Şimdi aynı strateji HDP üzerinden Kürt siyasal temsiline uygulanıyor. İktidar ve muhalefet partilerinin elbirliğiyle HDP’ye yönelik, “terörü lanetle”, “terörle arana mesafe koy” telkin ve tehditlerin sebebi budur. Kürtlerin hak taleplerini, güdük ve muhayyel bir demokrasi mücadelesi içine çekerek nötralize etme ajandası hali hazırda yürürlüktedir ve nihayete varması yakın bir ihtimal olarak görülmektedir.
Kürtler, yeni bir merkezin inşasında, Kürt kalarak da Türkiyeli olunabileceğini göstermelidir
Bu noktada, HDP’nin ve dolayısıyla Kürt siyasetinin önünde iki yol var. Birincisi, ikircikli mahcup siyaseti sürdürmektir. Böyle bir durumda, kendisi için öngörülen rolü oynayacak, merkez siyasetin bağımlı değişkeni olmaya devam edecektir.
İkinci yol ise, mevcut iki kutuplu hesaplaşma oyunlarından kendisini kurtarıp, bir yere angaje olmadan bağımsız siyaset geliştirmektir. Böylece Kürtler, taleplerini açık ve kararlı bir şekilde savunabilecekleri demokratik bir siyasal zemine sahip olacaktır.
Kürt siyasal temsilinin tecessümü HDP, cevabı olmayan sorular sormayı bırakıp, kalabalık bir tiyatronun figüranı olmayı terk etmeli. Yüzde 10’luk oyuyla siyaset meydanının asli oyuncusu olmalıdır. Kürtler, yeni bir merkezin inşasında, Kürt kalarak da Türkiyeli olunabileceğini göstermelidir.